Çeşme-Karaburun Yarımadası’nın özellikle
kıyı kesimlerindeki yeraltı sularında tespit edilen tuzlanmanın, kısa vadede
artacağından endişe ediliyor. Karaburun, Mordoğan, Çeşme, Ildırı, İçmeler ve
Seferihisar’da kıyıya yakın bölgelerdeki yeraltı sularında, özellikle suyun çok
kullanıldığı yaz aylarında, tuzlanma oranının kabul edilebilir limitlerin
üzerine çıktığı belirtiliyor. Ayrıca küresel ısınmanın etkisi ile yüzey
sularının azalması veya farklı nedenlerle kirlenmesine bağlı olarak, ihtiyacın
çok büyük bir kısmı yeraltı sularından sağlanmakta. Ancak yeraltı sularının
ihtiyacı ne kadar süre karşılayacağı belirsiz. Çünkü bu konuda yapılan bilimsel
çalışmaların yetersiz olduğu söyleniyor. Yeraltı sularının potansiyelinin
bilinmediği, açılan artezyen kuyuları hakkında herhangi bir envanter çalışmanın
yapılmadığı belirtiliyor.
İzmir Yüksek
Teknoloji Enstitüsü, İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper
Baba ile görüştüm. Su kaynakları, yeraltı suları, yeraltı suyu kirliliği,
hidrojeoloji, jeotermal enerji, çevre jeolojisi ve mühendislik jeolojisi
konularında uzman olan Baba, TÜBİTAK tarafından Karaburun Yarımadası’nda
yürütülen, yeraltı su potansiyellerinin belirlenmesi, denize boşalımların
saptanması, deniz suyu girişimi modellenmesi ve nedenlerinin ortaya konmasını
hedefleyen projeyi yönetiyor.
Yeraltı suları hayati önem taşıyor
Baba, yeraltı sularının önemi hakkında
şunları söylüyor: “Yarımada’daki bütün köylerin içme suları, yeraltı suyu
kaynaklarından sağlanmaktadır. Küresel ısınmanın etkisi ile azalan yüzey
sularının ihtiyacı karşılayabilmesi mümkün değildir. Örneğin DSİ tarafından
yapılan Alaçatı Barajı’ndaki doluluk oranı 2014 yılı itibarı ile %3’tür. Ayrıca
yüzey sularının farklı sebeplere bağlı olarak kirlenmesi de kullanımı
sınırlandırmaktadır. Dolayısı ile yeraltı suları Yarımada için hayati önem
taşımaktadır.”
Tuzlanma hızla artıyor
“Karaburun Yarımadası, tektonik bir yapıya
sahiptir. Özellikle kireçtaşlarının içinde gelişen ve denizle bağlantılı
karstik boşluklar, yeraltı sularının büyük bir bölümünün denize boşalmasına
neden olmaktadır. Bu kayaçlar, Yarımada’nın büyük bir kısmını kapsamaktadır.
Proje dâhilinde, İller Bankası, Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü ve özel
şahıslar tarafından birçok gözlem amaçlı sondaj yapılmıştır. Şu anda ağırlıklı
olarak Ildırı ve çevresinde bulunan sondajların derinliği yer yer 257 m’yi bulmaktadır.
Kıyıya yakın kesimlerde açılmış olan sondajlarda tuzlanmalar gözlenmiştir.
Tuzlanma sadece bu bölgeye özel değildir. Tuzlanma, Yarımada’nın genelinde,
hatta İzmir’de dâhil olmak üzere, özellikle kıyıya yakın bölgelerdeki yeraltı
sularında, suyun çok kullanıldığı dönemlerde artmaktadır. Yeraltı sularının
yoğun bir şekilde kullanımı ile deniz suyu girişimleri oluşmakta ve bu da
tuzlanmayı artırmaktadır.”
Yakında susuz kalabiliriz
Bilimsel çalışmalar doğrultusunda
saptanacak önlemler zamanında alınmazsa Yarımada’nın kısa bir süre sonra, susuz
kalabileceğini söyleyen Baba şöyle devam ediyor. “Şu ana kadar elde ettiğimiz
verilere bakarak, yeraltı sularının geleceği ile ilgili çok ciddi kaygılar
taşıyoruz. Ancak neler yapılabileceği konusunda bir yol haritası çizebilmemiz
için, tüm Yarımada genelindeki bilimsel çalışmaların tamamlanması gerekiyor. Bu
maliyetli ve zaman alacak süreç için Belediye ve diğer ilgili kurumların
desteği şart. Bölgenin jeolojik özellikleri ile ilgili çok sayıda araştırma
olmasına rağmen, hidrojeolojisi ile ilgili çalışmalar son derece az. Çoğu
çalışma ise bölgesel boyutta. Hidrojeolojik çalışmaların yapılarak yeni gözlem
kuyularının açılması, elde edilecek verilere göre çekimlerin kontrol altına
alınması, kaynak debilerinin ve EC değerlerinin düzenli olarak ölçülmesi, yeni
kuyuların da bu çalışmalar ışığında açılması son derece önemli.”
Deniz suyu çözüm değil
Deniz suyunun tatlı suya dönüştürülmesini
bir çözüm yolu olarak görenlerin de olduğunu belirten Baba, bu işlemin çok
maliyetli ve pratik olmayan bir yöntem olduğunu, bu nedenle farklı çözüm
yolları aramak yerine, acilen mevcut kaynakların korunması konusunda harekete geçilmesi
gerektiğini söylüyor.
Jeotermal kaynaklarımızın kıymetini
bilmiyoruz
Yarımada üzerindeki yeraltı sularımızda
olduğu gibi jeotermal kaynaklarımız konusunda da yeterli bilimsel çalışmaların
yapılmadığına değinen Baba şunları söylüyor: “Jeotermal kaynaklarımızın
Yarımada’nın kalkınması konusunda önemli bir etkisi olabilir. Özellikle termal
turizmi kalkınma için önemli bir sektördür. Fakat maalesef bu güne kadar
yeterli girişimlerde bulunulmamıştır. Örneğin Urla İçmeler ’deki termal kaynak,
Romalılar döneminde bile önemli bir tedavi merkezi olarak kullanılıyordu. Fakat
bu kaynak halen atıl durumdadır.”
“Yeraltı sularında olduğu gibi, jeotermal
kaynaklarımızın durumu da bilimsel çalışmalarla tespit edilmeli ve bu verilere
bağlı uygun projeler geliştirerek ekonomiye kazandırılmalıdır.”
Röportaj: Aşkın Yaka